Son günlerde özellikle sosyal medyada TORYUM konusunda çoğu doğru olmayan birçok video çekilmekte ve halkımız yanlış bilgilendirilmektedir.
Madencilikle yakından bir ilişkisi olamayan toryum minerallerini görse tanıyamayacak olan, hayatında hiçbir maden ocağı görmeyen ama kendisini her konuda bilgili gören bir grup, toryumun ülkeyi kurtaracağı varsayımı ile birçok asılsız dedikoduyu piyasaya sürüyorlar.
Isparta da düşen uçakta bulunan fizikçilerin TORYUM konusunda önemli çalışmalar yaptığı ve sona geldikleri için öldürdükleri konusunda çok fazla komplo teorisi piyasada gezmektedir. Bu konuda elde yeterli bir bilgi yoktur. Ölen fizikçilerinden arta kalan bilgi ve belgelerde bu konuda bir bilgi kırıntısına dahi ulaşılamadı. Bu bilgi şehir efsanesi olarak sosyal medyada günümüzde halen dolaşmaktadır.
TORYUM:
Toryum İlk kez 1828 yılında İsveçli Kimyager Jöns Jacob Berzelius tarafından keşfedildi. Berzelius, Norveçli mineralog Hans Morten Thrane Esmark’tan Norveç Lovo Adası’ndan elde edilen siyah bir mineral örneği temin etti. Bu Mineral, yüzde 60 nispetinde toryum barındırıyordu. Berzelius, elindeki bu minerali bazı işlemlerden geçirerek Demir, Manganez, Kurşun, Kalay ve Uranyum gibi maddelerden izole ederek toryumu saf olarak elde etmeyi başardı. Kimya biliminde Th simgesi ile gösterilen Toryum, 90 atom numarasına sahiptir. Toryum, atom ağırlığı yaklaşık 232 g/mol, 11,7 g/mL yoğunluğunda, 1755 °C de eriyen, kurşun renginde, havada bozulmaz, atom enerjisi kaynağı olarak kullanılan radyoaktif bir elementtir.
Uranyum ve plütonyum atomlarının çekirdeklerinin parçalanması sonucu elde edilen nükleer güç, günümüzde çeşitli ülkelerde, insanoğlu için kontrol edilebilir enerji teminine önemli katkılarda bulunmaktadır. Uranyum gibi, toryum da bir nükleer enerji hammaddesidir. Uranyum gibi toryum da doğada serbest halde bulunmaz, fakat 60 civarında mineralin içinde rastlanır. Bunlardan sadece monazit ve thorite, toryum üretiminde kullanılır. Bu mineraller de genellikle nadir toprak elementleri ile birlikte bulunmaktadır. Toryuma dayalı nükleer santrallerin henüz ticari yapılabilirliği olmayıp, deneme safhasında bulunması ve bu sektörün dışındaki kullanımının sınırlılığı nedeniyle, dünyada bugüne kadar, doğrudan toryum aramalarına fazla önem verilmemiştir. Buna karşılık, bazı ülkelerde, nadir toprak elementleri içeren monazit yataklarının aranmasına yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu mineraller aynı zamanda toryum da içerdiklerinden, toryum yan ürün olarak değerlendirilmiş, sağlıklı verilere dayanan rezerv hesapları yapılmamıştır. Uluslararası Enerji Ajansı’na toryum rezervi bildiren ülkeler; Arjantin, Avustralya, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Kanada, Mısır, Norveç, Tayland ve Türkiye’dir. Bu ülkelerin toplam görünür rezervleri 657.770 ton ThO2’dir. Toryumun nükleer enerji hammaddesi olarak kullanılmaya başlanması durumda doğacak talep, çeşitli yatakların ekonomik değerini de belirleyecektir. Bu nedenle, bütün toryum konsantrasyonları bugün için potansiyel birer kaynak durumundadır. Toryum bugün için geleceğini bekleyen bir nükleer yakıt hammaddesi durumundadır. Bunun en büyük nedeni, nükleer yakıt çevrim sorunudur. Toryum-232, bazı süreçlerle uranyum-233’e dönüştürülebilmektedir. Uranyum 233’de Uranyum-235 gibi parçalanabilir bir maddedir. Bu parçalanma sonucunda da büyük bir enerji açığa çıkmaktadır.
Yakıt çevrimi sorunu nedeniyle, bugün için toryumla çalışan ticari ölçekli santraller bulunmamakla birlikte, bu santrallerin prototipleri İngiltere, Almanya ve ABD’de uzun zamandır denenmektedir. Son günlerde özellikle Çin ve Hindistan bu konuda önemli gelişmeler elde etti.
Ticari ölçekte üretimin yapılamaması nedeniyle, halen toryumun enerji hammaddesi olarak tüketimi yok denilecek düzeydedir. Enerji hammaddesi olarak kullanımı dışında, değişik kullanım alanlarında tüketilen toryum miktarının fazla olmaması ve yıllık 700 ton ThO2 civarında olan dünya toryum üretiminin tamamen monazitten yan ürün olarak elde edilmesi nedeniyle, halen sadece toryum için işletilen yatak yoktur. Türkiye’de Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’nce geçmiş yıllarda yapılan aramalar sonucunda, Eskişehir-Sivrihisar-Kızılcaören yöresindeki nadir toprak elementleri ve toryum kompleks cevher yatağında, 380.000 ton görünür ThO2 rezervi saptanmış olup, bu rezervin tenörü % 0,21 ThO2 dir. Söz konusu yatağın tamamında yapılacak sondajlı çalışmalarla bu rakamın, iki katına çıkması olasıdır. Ancak, cevherin zenginleştirilmesiyle ilgili teknolojik sorunlar henüz tam olarak çözülmüş değildir. Maden Tetkik Arama, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Eti Holding A.Ş tarafından yapılan teknolojik deneyler, yatağın doğrudan toryum olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını göstermiştir. Saha, nadir elementler ile barit-florit içerdiğinden, yatağın kompleks cevher olarak değerlendirilmesi ve bu konudaki çalışmaların desteklenmesi önem kazanmaktadır. Diğer taraftan, Malatya-Hekimhan-Kuluncak’ta mevcut benzer nitelikli toryum zuhuru da gerekli çalışmaların yapılması durumunda, söz konusu rezerve katkı yapabilecek durumdadır. Sonuç olarak, elimizde mevcut verilere göre, toryum, bugün itibarıyla ekonomik değeri olan bir maden değildir. Ancak, dünyadaki hızlı bilimsel ve teknolojik gelişmeler dikkate alındığında bu konuda hazırlıksız yakalanmamak için Türkiye’nin araştırma geliştirme çalışmalarına hız vermesi gerekmektedir.
Toryum için ülke olarak İLERİ TEKNOLOJİYE bizim sahip olmamız gerekiyor. Bunu başarabilecek olan tek kurum üniversitelerimiz. Üniversitelerimizin bu gün halen var olan TORYUM teknolojilerini ülkemize transfer etmesi, yetmez bunun üzerine yeni teknolojiler üretmesi gerekiyor. Aslında TORYUM madenciliğinde ve üretiminde hiçbir sorun yok. Esas sorun TORYUM’dan daha ucuz ve güvenilir elektrik üretimi yapılabileceği teorik olarak kanıtlanmış olsa bile realitede bu konuda halen bir tesisin yapılamamasıdır. Bizim üniversitelerimizden beklentimiz bu konuda çalışma yaparak en kısa sürede böyle bir tesisin hayata geçirilmesidir.
Bu ülkenin sanayileşmesi için başta TORYUM olmak üzere tüm yeraltı zenginliklerimizi kendi imkanlarımızla yeryüzüne çıkarmak ve ondan enerji başta olmak üzere en gelişmiş makine ve parçalarını üretmek zorundayız. Bunu başarabildiğimiz taktirde dünyanın en güzel kara parçası olan ANADOLU’da sonsuza kadar var olabiliriz.
Samet GÜNDÜZ
Maden Mühendisi