“Neden varlıklarınızı gerçekten çok sevdiğiniz işletmelere yatırmıyorsunuz? Mae West’in dediği gibi: İyi şeylerden çok fazla olması muhteşem olabilir.”
93 yaşındaki ünlü yatırımcı Warren Buffett böyle diyor.
Ülkemizde ise tasarruf sahipleri işletmelerden ziyade döviz ve altına yatırım yapmayı tercih ediyorlar.
Sistem içinde yani bankacılık sektöründe park eden döviz mevduatlarının tutarı (yurtiçi yerleşikler) 15 Aralık itibarıyla 176 milyar dolar civarında.
Vatandaşın yastık altında ne kadar döviz tuttuğu ise tartışma konusu. Altın varlıkları da aynı şekilde. Sektör paydaşlarının dönem dönem yaptıkları açıklamalara ve çıkan haberlere bakarsak 300–350 milyar dolardan söz ediliyor. Bununla birlikte döviz varlıkları da bunun üçte biri kadar olsa 500 milyar dolarlık müthiş bir kayıt dışı tasarruf söz konusu. Hatta dönem dönem sohbetlerde dile getirilir; Türkiye gelişmiş ülkelerdekine benzer uzun bir durgunluk dönemine bu tasarruflar sayesinde girmiyor. Elbette bu mesele iktisatçıların tartışma alanı.
Sosyal mecra yerine ne iş yaptığına bakın
Son birkaç yıldır özellikle de enflasyonist dönem ile birlikte pay piyasalarına ülkemizde hızla artan bir ilgi oldu. Bu ilgi sayesinde şirketler de peşi sıra halka açıldılar. Halka arzı eleştirilen şirketler de oldu. Bazı şirketlerin ederinden fazla değerlendiği sonradan hızlı bir düşüş yaşadığı gözlendi. Bu yüzden küçük yatırımcıların ezildiğini eleştirileri medyada görüldü. Elbette onlarca şirket arasında bunların yaşanması anormal değil. Türk pay piyasaları henüz Batı’dakiler kadar derinliğe de sahip değil. Bir de belli düşük hacimli kağıtları zıplatıp sonra dibe çakan simsarlar da var. Küçük yatırımcıların bunlara karşı uyanık olması gerekiyor. Sosyal medya mecralarından verilen tavsiyelerin çok kişinin canını yaktığı sürekli haber yapılıyor ve yatırımcılar uyarılıyor. Bir de pay piyasalarına yönelen yatırımcıların bir hisse aldıklarında o şirkete ortak olduklarını iyi anlamaları gerekiyor. Ortak oldukları şirketi iyi kötü tanımaları gerek. Pay piyasalar kağıt alıp satılan değil şirketlerin geleceğine yatırım yapılmasını sağlayan yerler. Bu bilinçle hareket eden yatırımcı dönem dönem piyasalardaki sert iniş çıkışlardan etkilenmez.
Yabancıyı beklerken
Gelin görün ki ülkemizde bir dönem faizler çok düşük olduğundan ve enflasyonist etkiler de hat safhaya çıktığından parasını korumak isteyenler hisseler hücum ettiler. Grafik sürekli yukarı gider sandılar. Gerçekten de 2022’nin yazında başlayarak yıl sonuna uzanan süreçte borsa grafiği yukarı yönlüydü. Yine bu yıl da benzer dönemde benzer bir grafik gördük. Mayıs seçimleri sonrası ekime kadar borsa yükseldi. Temmuz 2022 ve Aralık 2022 döneminde de aynısı yaşandı. Şimdi faizler artıyor. Tasarruf sahibi yeniden TL’ye dönmeye başladı. Yüzde 50’leri bulan mevduat faizleri olduğu haberleri finans sitelerinde yer aldı. Beklenen yabancı girişi de olmayınca borsada yön aşağıya döndü. Elbette altta bir derinlik var. Bu düşüşün çok sürmemesi bekleniyor. Faizde sınıra bir adım kala mevcut ekonomi politikalarının da süreceğinin kanıksanması ile yoğun yabancı girişinin başlaması beklenebilir. Seçimlerin ardından Londra ile SWAP köprüsünün yeniden tesis edilmesi, KKM’nin sonlandırılmasına yönelik adımların hızlanması ve enflasyonda zirve görüldükten sonra düşüşün başlaması ile pay piyasaları yeniden hareketlenecek diye düşünüyorum. Elbette 2024 yılı piyasalar açısından kolay geçmeyecek. Bunu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de katıldığı konferanslarda dile getiriyor. Bir sene daha ekonomide diş sıkma dönemi.
Kanada örneği incelenmeli
Ben bu noktada birkaç öneri yapmak istiyorum. Halihazırda işleyen piyasalarımızda girişimleri destekleyecek ve girişimlerin de şirketler gibi hisselerini halka açabilecekleri yeni bir model üzerine çalışılabilir. Yakın zamanda ziyaret ettiğim Kanada’da bu örneği gördüm. Elbette ülkemizde de girişim sermayesi fonları kitlesel fonlama ve melek yatırımcı programları var. Ancak sınırlı düzeyde kalıyorlar ve hacim nispeten düşük. Elbette bu yönde çalışmalar yapılıyordur ama Kanada örneğini irdelemek fena olmaz.
Kanada’ya maden ile ilgili bir konferans için gittim. Gitmişten Kanada borsasını da ziyaret edip bilgiler aldım. Kanada bir maden ülkesi olduğundan borsasının yüzde 30’u civarını maden şirketleri oluşturuyor. Bizde ise bu oran çok düşük. İşlem hacmi anlamında baktığımızda yüzde 3’lerde. Borsa değeri ve sektör değeri diye baktığımızda ise yüzde 1’lerde. Halka açık 6 şirket gözükmesine rağmen madencilik faliyeti yapan aslında 4 maden şirketimiz var. Daha önce İSO 500’ü verilerini irdelediğimiz yazımızda da dev sanayi kuruluşlarımız arasında sadece 10 şirketin yer aldığını not etmiştik.
Çabalar var ama dahası lazım
Oysa ülkemizde faaliyet gösteren birçok yabancı sermayeli maden şirketinin bağlı olduğu ana şirketler kendi ülkelerinde halka açıklar. Halka açılmak maden şirketlerinin toplumsal konularda da daha duyarlı olmasını, çevreci madencilik örneklerini sergilemelerini ve sürdürülebilirlik endekslerine girebilmek için uluslararası kriterleri sağlamaya çalışmalarını beraberinde getiriyor. Elbette her maden şirketi de halka arz olacak kadar kurumsal değil. Fakat köklü şirketlerimizin halka açılması için özel bir çalışma yapılabilir.
Bu noktada ülkemizde bazı düzenlemelerin de olması gerekiyor diye düşünüyorum. Örneğin; veraset ve intikal vergilerinde. Miras yoluyla hisse senedi devrindeki vergi oranları azaltılabilir. 0–18 yaş için yatırım hesabı açılması imkanı zaten ülkemizde var bu piyasaların gelişmesi açısından önemli bir düzenleme oldu. Bunun yanında halka açık şirketlere uygulanan vergi indirimlerinde de devlet daha geniş bir aralık belirleyebilir. Böylece şirketleri kurumsallaşmaya teşvik edebiliriz.
Türkiye Yüzyılı’nda İstanbul’u küresel bir finans merkezi yapmak için pay piyasalarımızı daha da derinleştirmemiz, İSO 500’de ve hatta TİM 500’de halka açılmamış şirket bırakmamız lazım derim.