Ülkemiz bir defa daha doğal bir afet olan DEPREM gerçeği ile yüz yüze geldi. 1999 yılında meydana gelen Marmara depremi açı gerçeğiyle yüzleşen ülkemizin o günkü yöneticileri bu afetten çok ders çıkardık, ülkemiz bundan sonra böyle bir acı ve yıkım görmeyecek, gerekli tüm önlemleri alacağız diye millete söz verdiler.
Deprem öldürmez kötü binalar insan öldürür sloganını 1999 İstanbul depreminde hafızlarımıza kazıyan o günkü yöneticiler çok acil olarak şu 2 önlemi aldı.
1-) Belli bir süreyle halkan Deprem vergisi adı altında para toplayıp bundan sonra depremle ilgili her türlü önlemin elde edilen bu parayla finanse edileceğini açıkladı. Öncelikle İstanbul olmak üzere tüm ülkedeki eski kötü yapı kütlelerinin elden geçirileceği, iyice kötü olanların kentsel dönüşüm ile yıkılıp yerine yenisinin yapılacağı, güçlendirmeyle korunabilecek binalara ise tüm destek verilerek bir an önce yeniden bu binaların revize edilmesine karar verildi. Halkta bu vergiyi itiraz etmeden ödedi. Yaklaşık 3 yıl olarak planlanan bu vergi aradan 24 sene geçmesine rağmen hala alınmaktadır.
O günden bu yana sadece halkan DEPREM VERGİSİ adı altında milyarlarca para toplandı. Kentsel dönüşüme başlanılmadı, yapıhaar güçlendirilmesi yapılmadı hatta tüm yapının stok bilgileri bile aradan 24 yıl geçmesine rağmen ortaya çıkarılamadı. Halktan toplanan para ise yandaş müteahhitlere adeta dağıtıldı.
2-) Deprem sonrası çıkarılan yönetmenliklerle bu tarihten itibaren inşaatlarda proje öncesi jeolojik rapor düzenlenmesi, nervürlü demir kullanımı ile en az c-25 kalitesinde beton dökümü zorunlu hale getirildi. Bu zorunluluklar bugüne kadar devam etmesine rağmen son depremde yaklaşık 10 ilimizde başta kamu binalarında olmak üzere tüm binalarda büyük bir yıkım yaşandı. Özellikle kamu binalarının yapımı için çıkılan ihale yönetmenliğinde son yirmi yılda 180 yakın değişiklik yapıldığı, gözde müteahhitlere yüksek fiyatla ihale verildiği ama buna karşın malzemeden çalarak inşaatın yapıldığı göz önüne alınırsa sorunun nerden kaynaklandığı açıkça gözükmektedir.
1999 depreminden 24 sene geçmesine rağmen geriye dönüp baktığımızda bir adım yol alamadığımız görüyoruz. 1999 yılındaki depremde de DEVLET enkaz altında kalmıştı, şimdi de yine DEVLET enkaz altında kaldı.
Anadolu her ne kadar Japonya gibi olmasa da dünyadaki deprem riski en yüksek olan bölgelerden biridir. Güneyimizi de yer alan Arap plakası Anadolu’yu Ege denizine doğru itmekte, Anadolu kara parçası ise her geçen gün Ege denizi içine doğru dalmaktadır.
Ülkemizde bu güne kadar deprem üretme kapasitesine sahip 480 diri fay tespit edilmiştir. Bazen sadece diri faylar değil, jeolojide deprem üretme kapasitesi olamayan faylara verilen isim ile ölü faylar bile deprem üretmektedir. Anadolu birçok diri ve ölü fayla örülü konumdadır. Bu coğrafyada depremle yaşama gerçeğini öğrenmek zorundayız.
Doğu bölgemizden başlayıp önce kuzeye daha sonrada batıya yönelerek Marmara denizine kadar yaklaşık 1600 kilometre devam den Kuzey Anadolu Fayı ülkemizin en fazla deprem üreten aktif fayıdır. 1939 meşhur Erzincan depremi ile 1999 yılında Marmara bölgesinde meydana gelen depreme bu fay neden olmuştur. Tarih boyunca birçok depreme neden olan bu fay halen çok gerilmiş durumdadır. Deprem uzmanları; bu fayın yakında yeniden kırılacağını ve yaklaşık 7’nin üstünde bir deprem üreteceğini, bununda başta İstanbul olmak üzere Marmara bölgesinde büyük bir kaosa neden olacağını uzun zamandır söylemektedirler. Bu konuda maalesef ülke olarak hiçbir önlem almış değiliz.
Ülkemizdeki 2. en önemli fay ise Bitlis ili civarında Kuzey Anadolu Fayı ile kesişen buradan güneybatıya doğru Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Adana’ya doğru yaklaşık 600 kilometre kadar devam eden bu bölgeden Akdeniz içine dalıp Mısır civarında yine karaya çıkan burada Ölüdeniz fayı olarak bilinen, birçok kollara ayrılan karmaşık ve komplike fay sistemidir.
Bu fay ülkemizde tek bir halde görülmez bu fayın birçok dalı mevcuttur. Son meydana gelen depremde bunun Pazarcıktan geçen kolu ile bu kolun yaklaşık 50-60 km kadar kuzeyinden geçen Elbistan kolu 9 saat arayla hem de 7’nin üstünde deprem üreterek kırılmıştır.
Devleti yöneten politikacılar kendi üstlerine düşen görevi yerine getirememenin utancıyla olsa gerek böyle afetlerde KADERİ suçlamakta, ölenlere ŞEHİT ilan ederek kendi suçluluklarını örtmeye çalışmaktadırlar.
Bu afette bir adım daha ileri giderek iktidar ve elinde bulundurduğu azgın medya, halkımızı Amerika aktif olan fayları harekete geçirebilen “HAARP” diye bir sistem geliştirdi bunu bizim üzerimizde denedi yalanını yaymaya başladılar.
Tamamen komplo teorisi olan bu yalanı kendileri de inanmasa bile kendini bilmez birkaç gazeteci ile birkaç her konuda fikri olan ama bilgisi olmayan kendini güvenlikçi ilan eden hatta içinde generalliğe kadar yükselmiş (nasıl yükseldiği soru işaretleriyle dolu olan) birkaç yandaşı ile bu depremde bizim hiç suçumuz yok, tüm suç dış güçlerin imajı için her aşamada yalan dolan yazı yazdırmakta ve bu kişileri tüm televizyon kanallarında konuşturmaktadırlar.
Bu grup yalanlarına bir yenisini de ekleyerek Maraş da Amerikalılar fayın üstünde petrol sondajı yapıyorlar, 6 000 metre ye indiler, buraya atom bombası yerleştirip patlattılar ve fayı harekete geçirdiler gibi saçma sapan gerekçe uydurup bunu medyaya servis ettiler. Bir ara kendi yalanlarına kendileri de inandılar. Burada bir sondaj çalışması yapıldığı gerçek ama doğru olmayan bu çalışmanın fay üzerinde ve Amerikalılar değil de bizim şirketimiz olan Türkiye Petrollerinin yaptığıdır. Ama ne zaman birkaç bilim adamı bilimsel olarak zaten fay üzerinde petrol aranamayacağını ve böyle bir şirketin bulunmadığı gerçeği yüzlerine çarpınca bu tezden hemen vazgeçtiler.
Uzay ajansının başında bulunan bizi en yakın zamanda uzaya çıkaracak olan biri ki kendisi uçak mühendisidir deprem sonrası bir açıklama yaptı. Tanrının çubuğu diye adlandırılan titanyumdan yapılan bir malzeme ionosferden Maraş da ki faya hedef alarak yeryüzüne serbest düşme ile bırakıldı, bu çubuk depreme neden oldu gibi saçma sapan bir algı oluşturmayı başardı. Böyle bir olayın meydana gelme ihtimali milyarda bir bile değildir. Yerin yaklaşık 5-50 km altında bulunan bir fayın böyle bir çubukla hareket ettirilebilme imkanı bu günkü teknoloji ile mümkün değildir.
Bu sistem uzayda başıboş gezen meteorların yörüngelerinin sadece 0.23 derece değiştirilmesine yönelik geliştirilmeye çalışılmaktadır. Avrupa uzay ajansı bundan yaklaşık 6 ay önce çok küçük bir meteorun yörüngesini böyle bir sistemle değiştirmeyi başardı.
Böyle bir çalışmayı Maraş depremine bağlamak akıldan ve izandan yoksun, kendi akıllarını kiraya vermiş kişilerin komplo teorisinden başka bir şey değildir.
Tabii karşılarında doğruyu telaffuz edecek bilgili kişiler olmayınca tek taraflı kendileri çalıp kendileri oynamakta, halka yanlış bilgi verilmektedir.
Yıllardır halkımızı “LOZAN ANLAŞMASINDA gizli maddeler var, bunlar 2023 yılında yani anlaşmanın yüzüncü yılında sona erecek, ondan sonra ülkedeki tüm madenleri ve petrolleri çıkarıp en kısa sürede köşeyi döneceğiz” fikri ile nasıl meşgul edip oyaladılarsa aynı olguyu bu gün kendilerinin de bilmediği HAARP ve TANRININ ÇUBUĞU ile yapmaya çalışmaktadırlar.
Nihayet 2023 geldi LOZAN anlaşmasındaki gizli maddelere ne oldu diye sorduğumuzda cevap yok. Yapmaya çalıştıkları aynı algı oyunu. Zamana oynamak halkı algı ile yönetebilmektir.
Halk olarak yeter artık bu kadar YALAN da olmaz demeliyiz.
Bunu başarabildiğimiz taktirde dünyanın en güzel kara parçası olan ANADOLU’da sonsuza kadar var olabiliriz.